13.11.2018, 11:45
CESUR POZ VERENLER
Günlerdir sürekli basın ve televizyonlar Sıla'nın gördüğü şiddeti anlata anlata bitiremedi. Bu demek oluyor ki, Türkiye güllük gülistanlık bir ülke. Tüm dert ve sıkıntılarını, ekonomiyi, anarşiyi halletmiş gündem yapılacak haber yok. Kala kala bir kadına şiddet kalıyor.
1- Habere göre Sıla şiddeti sevgilinden görmüş. Yani aralarında nikah ahdi yok. Aynı evde aynı çatı altında yaşıyorlar. Nikah ahdi olmadan gayrimeşru bir yaşam.
Evlilikte aslolan nikahtır. Nikahsız yaşayanlara ve doğan çocuklarına ne dendiğini herkes bilir. Bu tipler çocuğa bakmayı dahi bilmezler ki çocuk yapsınlar.
2- Bu tiplerin bir eli yağda, bir eli balda iken mutluluklarını toplumla paylaşmazken, yedikleri dayağı halka niçin paylaşırlar hayret! Burada bütün erkekler cani, kadınlar masum olurlar. Birde vücudunda morluklar olursa bu onun haklılığını gösterir.
3- 81 milyon nüfusumuzun içinde delisi de vardır, velisi de vardır, manyağı da vardır. Bir elin parmaklarını geçmeyen bu tip olayları renkli basının ballandıra ballandıra anlatmasındaki amaç nedir? Teşvik mi, caydırıcılık mı, emsal gösterme mi? Toplumun işi gücü bittide Sıla'nın yediği dayağa mı odaklanmalı?
Bu magazin olayları kültürsüzlerin hoşuna gitmiyor da değil. Magazin gazeteleri önceden kurgulanmış, sanki haberi yokmuş gibi çekilen boy boy resimlerinin altına "Cüretkar pozlar, yürekler hoplattı" gibi yazmalarındaki amaç nedir?
Yani şuursuz, bencil, saygıyı bitirmiş, şurasını burasını gösteren, ahlak sınırlarını zorlayan ve de topluma sanatkar gibi lanse edilen neyin sanatkarı?
Bir Adile Naşit mi yetiştiriyoruz?
4- Bir gün Edebiyat hocamız "Herkes haddini bilmeli" demişti. Haddi bilmek, hakka rızayla olur. Saygıdır, sevgidir. Hülasa edeptir. Eşler eşittir ama bu eşitlik eşlerin birbirlerini tamamlamasıyla eşitliktir. Herkesin kendine göre artısı eksisi vardır. Bu artılar ve eksiler birbirlerini tamamlayınca eşitlik sağlanır. Yoksa "BENDE SENİN GİBİ PARA KAZANIYORUM, BENDE SENİN GİBİ..." dendiği an saygı bağları kopmuş, karşılıklı güç birliği başlamıştır demektir.
Hülasa; Şiddetin hem sözlüsüne, hem de fizikseline külliyen karşıyız. Ancak, yaygın kanaate göre şiddeti hep erkek uygular. Basında bunu körükler. Bir yeri morarmışsa kadın haklıdır. Erkeğin moraran gönlü, küfür ve hakarete uğrayan kalbi, kırılan gururu görünmüyor çünkü.
Erkeğe cinnet getirten sözler, yaklaşımlar şiddet sayılmıyor. Kadın denince akla tatlı dilli, huzurlu, şefkatli, merhametli bir latif üslup sahibi gelir. Bir kadında bu vasıf varsa düğün o evdedir. Gir oyna, çık oyna. Bu vasıflar yoksa ölü o evdedir. Gir ağla, çık ağla.
Çağımızın en büyük hastalığı kadının istek ve arzularına erkek yetişemiyor. Ekonomik ve sosyal yönden erkekle kadın arasında çok büyük farklar oluştu. Aşk, sevgi, evlilik, sadakati taraflar farklı düşünüyor.
Elli yıl evveline ve ötesinde 22 yaşına gelen bir kız evlenmemişse evde kalmış demekti. Bir kız doğduğunda evlenene kadar kendini evliliğe hazırlardı. Yine elli yıl evveline kadar her ailede en az dört çocuk olurdu.
Sanatkar olduğuna inananlar ne evleniyor, ne de çocuk sahibi oluyor. Sosyete davetlere "Sevgilisiyle geldi" denir. Sevgiliyle gelmek utanç değil, bir gurur gibi gösteriliyor. Böyle toplantılarda özellikle kadının giydiği elbiselerden laf ediliyor.
Cesur poz, nefes kesti, görücüye çıktı, büyüledi, yorgunluk attırdı gibi ucuz kelimelerle taltif edilirler.
Öyleyse kapalı kadınlarda ne cesurluk var, ne nefes keser, ne de bakanları büyüler. Zira onlarda edep vardır, ellerinde, dillerinde, bellerinde ve gönüllerinde...
