ÇOCUK OLMAK
-Çocuksun sen !
Kafamdaki onca sözden, nutuktan geriye kalan tek şey. Yirmili yaşlarımdan önce; karlardan, yağmurlardan sonra duyduğum tuhaf cümle.
Sahi çocuktum. Hala öyleyim.
Ancak bu cümleyi en son romantik komedi filmlerinden duymuştum. Bu cümle beni bütünüyle korkutuyordu. Öyle korkuttular ki çocuk olmaya, şiirlerdeki imgeleri bile unutturdular. Naifti bu cümle. Şiiri vardı upuzun. Çocukluk güzel şey. En azından öyleydi. Pis ağızlara alınmadan, çocukların çocuk olduğu zamanlarda. Zihnim bir ütopya kurmaya çalışıyor aslında. Dünyanın kanunu bu; savaşlar olur, çocuklar ölür. Biliyorum eskiden de dünya mükemmel bir yer değildi. Öyle anımsamak hoş...
Öyle anımsamak güzel...
Çok mübalağalı bir şekilde alay ediliyordu çocukluğumla. Ancak onlar eksikler. Dünyaları tek tip. Sözde realistler. Ancak aşka inanırlar. Bir saçmalık uğruna hayatını mahvetmeye de aşk derler. Minicik çocuklara gelinlik, evlilik hayalleri kurdururlar. Onlara güçlü olmalarını öğretmezler ve bu yüzden onlar hep çocuktur. Onların zayıf olmalarını isterler. Çocuk ne kadar zayıf olursa, düzene o denli adapte olur. Ezilse, hor görülse, hakkı yok sayılsa bile kabul eder. Onun gerçeği, dünyası bu şekilde oluşur.
O dünya onun gerçeğidir. Ne kadar güçlü olursa olsun, onun gerçeği güçsüzlüktür. Tabi bu hususta ben onlardan ayrılıyorum. Ben güçlüyüm. Ancak sesim kalabalıkta siliniyor. Biri bana, kendi sesimin var olduğunu söylemese belki asırlarca susarım. Bu da benim çocukluğum. Belki güçsüzlükten değil ama inançsızlıktan büyümüyorum. Çocukluk bir bakıma yarımlık aslında. Yarım kaldıkça büyümüyor insan. Dağları aşsan da aklın o takıldığın taşta kalıyor. Bu yüzden anlaşılmıyoruz. Tam değiliz. Çocuğuz. İyi ki çocuğuz.
Biliyorum zaman sadece alıyor. Ömrüm aramakla geçse bile zaman bana kaybettiğimi vermeyecek. Kimse beni anlamayacak. Ama sırf yarım olduğum için hep çocuk olacağım. Tüm ömrümü hata yapmaktan korkmadan yaşayacağım. Çocuklar büyük hatalar yapmaz çünkü. Aklıma Ahmet Telli’nin şiiri geliyor. Sonra bir nebze seviyorum çocukluğumu. Ona borçlu olduğum geliyor aklıma. Sonra romantik komediler direncimi kırıyor. Yeniden çekimser oluyorum. İçimde kavga ediyorum. Hangi fikri aklayacağım ortada. Ama inançsız ve pasifim. Dik durmaktansa, kendimle mücadele etmek daha cazip geliyor belki.
Ya da pes etmeliyim. Kim bilir?